2 Eylül 2008 Salı

TRANSYLVANIA




Hayaller yalnızca geçici haz aracı değil; geleceğe daha umutlu gözlerle bakmayı sağlayan birer gözlük işlevi de görürler. Önümüze koyduğumuz hedefe doğru ilerleme yolunda, kişinin kendine ve hayatına kattığı anlam da zenginleşir. O yolda büyür, gelişir, savaşırsınız. Yaşama zevki denilen o kavram da sizinle bütünleşir. Şüphesiz hayallerin insan fiziği ve ruhuna kattığı anlam, nice ilacın etki boyutunu aşar nitelikte. Lakin küçük bir sorunumuz var, hayallerin miktarına ilişkin. Fazla büyük kurulan hayallerin de her ilaç gibi yan etkisi var, hatta ölüme varabilecek kadar.

Zingarina(Asia Argento)'na da hayallerinin peşine düşüp, karnındaki bebeğinin babası çingene müzisyen Milan'ı bulmak için Güney Fransa'dan çamurlu uzak topraklara-Transylvania’ya gelir.‘Aşk’ için bilmediği yollara düşmüş, tek amacı Milan'ı bulmak olan Zingarina hedefine ulaşır, lakin kendisini sevdiğine inandığı adamı bulamaz. Bundan sonra mutlu sonla bitirdiği hayallerinin çok uzağında, yıkılan büyük umutların enkazı altında sıkışıp nefes almaya çalışacaktır. Kendisine eşlik eden yakın arkadaşı Marie'yi ve Fransa'daki hayatını gerilerde bırakıp, küçük bir çingene kızın peşine takılarak Transylvania topraklarında yeni bir hayata başlar.Zingarina'nın bu yolculuğunda ona eşlik edecek isim ise sokaklarda yaşayan,altın tüccarı Tchangalo(Birol Üner) olacaktır.

Cezayir asıllı Fransız yönetmen Tony Gatlif,1997 yılında çektiği ‘Godjo Dilo’da da buna benzer bir hikâye anlatsa da Fransa'dan tanımadığı bir çingene şarkıcı kızı bulabilmek umudu ile bilmediği topraklara gelen Stephane'ın yolculuğu, Zingarina kadar yoğun ve duygulu değildir. Filmin başından itibaren Zingarina'nın gerek Milan gerek bebeği hakkında içinde bulunduğu gerginliği hissetmek mümkün. Bağımsız, hafif kaçık ruhuna karşılık, bir anne ya da bir sevgili olarak hassaslığı gözden kaçmıyor. Karnına keçeli kalemle çizdiği bebek resmi ise bu ruh halinin en güzel yansıtılmış sahnelerinden biriydi. Sevgisine inanarak yollara düştüğü adamın gerçek yüzünü öğrendikten sonra ise yaşadıkları içler acısı. Avucunun içine çizdiği kocaman göz ile kem gözlerden, kötülüklerden korunduğunu sansa da falcı kadının da söylediği gibi her şey umduğu gibi gitmiyor. Belki onu hayatta tutan tek şeyin de artık ‘yok’ olduğuna inanmak zorunda olması Zingarina'yı var oluş felsefesine sürüklüyor. En muğlâk kavramlardan ‘Mutluluk’da Zingarina'nın sorgu büyüteci altında incelenmeye başlıyor.

‘Mutlu insanlar gibi olmak istiyorum!!!’diye yakınan istenmeyen kadın, eski hayatına geri dönecek gücü kendinde de bulamıyor. Milan’sız bir yaşamın niteliği artık çok da umurunda değildir, Fransa da ya da Transylvania sokaklarında...

'Her son, yeni bir başlangıçtır.' deyip karamsar kalplere biraz iyimserlik tozu serperek Zingarina'nın yolculuğuna devam edelim. Birol Üner,‘Duvara Karşı’,‘Hırsız Polis’ filmlerinde olduğu gibi yine ayyaş, dolandırıcı bir tiplemede. Modern toplumun reddettiği birçok kalıbın üzerine cuk diye oturduğu oyuncu bu filmde de bunu bir kez daha kanıtlıyor. Zingarina’nın 'Aşk'ı bulma amacı ile geldiği topraklarda, Tchangalo’da altın peşindedir. Çingene köylülerden değerli eşyaları satın alıp bir nevi altın tüccarlığı yapmaktadır. Yolları tesadüfî şekilde kesişen iki bağımsız ruh arasında ciddi bir aşk vakası ya da duygusal olayın var olduğunu, en azından yolculuğun başlarında söylemek erken olur. Daha çok mecburiyetten(özellikle hamile olan Zingarina açısından)bir birliktelik görüyoruz. Zamanla Zingarina'nın karnı büyüdükçe aralarındaki ilişki de daha samimi, daha gerçekçi bir bağlılığa dönecektir.

Bir yanda derin yasta olan hamile bir kadının yoğun duyguları sahnelenirken, Tchangalo’nun trajik-komik diyalogları ve tabiî ki saf-çingene müziği, bu buhranlı atmosferi yumuşatıyor. Her ne kadar ilk planda fazlaca kişiselleştirilmiş bir kadının kalp acıları odak noktasında olsa da, konu dağıtılmadan gerek çingenelerin kabul edilemez derecedeki zor ekonomik ve yaşam koşulları gerekse de kilise ve din adamlarının güvenilirliği ve içtenliğinin sorgulanabilirliği konusu seyircinin ilgisine dikkat çekmektedir.

Yazıya Zingarina'nın büyük hayalleri ve suya düşen hayalleri hakkında giriş yapmıştım. Zingarina bu hayallerin gerçekleşmeme ihtimalini göz ardı ederek onları büyüttü ve doğal olarak yıkıcı dalgaya direnemedi. Lakin bu hataya Tchangalo düşmüyor. Bu ironik farkın sahnelenişi kanımca filmin en güzel yerlerinden birisiydi. Gereksiz spoiler lardan kaçınırsak:
‘Beklentilerini küçük tut, mutlu sonlar mutlu kılsın, şaşırtsın seni; hayal kırıklığına uğratıp süründürmesin Zingarina gibi...'gibisinden bir tema ile karşılaşıyoruz. Vardır ya büyük filmlerin küçücük çıkış cümleleri... Fazla yabancısı olmadığımız bu cümleyi de bize en güzel anlatanlardan ve hatırlatanlardan da biri Tony Gatlif desek yalan olmaz…


Hiç yorum yok: