6 Eylül 2008 Cumartesi

DOSTOYEVSKI-Kumarbaz


Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir,demişler evvel zaman önce.Kanımca bu yargının belini büken,bu lafı edenin türünün ta kendisi.Zaman diye nitelediğimiz şeyin geçip gittiği;beraberinde nice şeyi alıp götürdüğü,yerine cici veya kakalarını getirdiği genel geçer bi yargı olsa da insan dediğimiz akıllı hayvanların öylesi büyük değişimler geçirdiğini pek sanmıyorum.Tezimi savunmak için de kıyısından köşesinden insan doğası konusuna girmek farz oldu.

Bu konu üstüne yazılıp çizilen tonlarca materyal varken çorbaya benim de bir katkım olsun.Günümüze kadar süregelen nice çatışmaların,kutuplaşmaların,etiketlerin kaynağının basit mi basit bir sorudan çıktığını söylesem pek abartı olmaz.Soru kabaca şöyle:

İnsanoğlu denilen türde kalıtsal ya da ortak bir karakteristikten söz edilebilir mi,yoksa her birey kendini bulunduğu çevrenin koşulları ve tecrübeleri içinden mi yaratır,bir nevi öz mü varoluşu;varoluş mu özü belirler?

Naçizane şahsımın fikrini sorsalar,ben kesin bi cevap veremem bu kutsi soruya.İlk fikre göre insan doğası aç gözlüdür,bencildir,cömerttir ya da vahşidir diye bir yargıya varmam gerekir.Diğer teze göre ise insan doğasında herhangi bir ortak özellikten bahsedemeyiz,her insan kendi özünü(kişiliğini,huyunu,cinsini vs)deneyimlerinden,bulunduğu çevrenin koşullarından yararlanarak oluşturur.

Kanımca iki tez birbirini tamamlayıcı nitelikte.Kesin olarak o veya bu fikir doğrudur diye bir teze varmak çok zor.konuyu nereye bağlayacağım,biraz dağıldı gibi,ama durumu kısaca toplayacağım.Yaklaşık 150 yıl önce uzak diyarlarda büyük üstad Dostoyevski'nin kaleminden çıkma bir paragraf nedense beni yukarıda yazıya dökmüş olduğum düşüncelere sevketti.Üzerinden 150 de 1500 sene de geçse insanın,insan doğasının ortak duygularını,hayallerini,acılarını,tedirginliklerini daima hatırlatacak küçük bir paragraf.Birbirimizi uzak mekanlarda,uzak boyutlarda tanısak da o beni hep duymuş,hep duyacak gibi.Sanki birlikte aynı sözleri yazıyormuşuz gibi...



'...evet,öyle zamanlarda insanı en garip,en olmayacak fikir kavrayıverir ve insan o fikrin hemen gerçekleşeceğine inanır...O kadarla da kalmaz:O fikir aklınıza geldiği zaman siz şiddetli,ihtiraslı bir arzu içinde iseniz artık o fikir,kesinlikle olacağı muhakkak,önüne geçilmez birşeydir ve kaderin ta ezelden beri zaruri kıldığı bir şey gibi görünür insanın gözüne...Kim bilir?Belki bu da,nasıl söyleyeyim?Bir takım peşin hislerin birbirleriyle karışmasından doğan bir durum,iradenin ciddi bir gayreti,insanın kendi hayali ile kendini zehirlemesidir.Bilmem;fakat o gece,hiç unutmayacağım o gece,benim için bir mucize oldu.Gerçi hesapla onu izah etmek pekala mümkün ama ben onu yine bir mucize diye karşılamaktan kendimi alamıyorum.Niçin ondan o kadar emindim?O emniyet,o kesinlik benim içime neden uzun zamandan beri yerleşmiş gibiydi?Tekrar ediyorum,ben onu çoktan beri bir ihtimal,hafif bir ihtimal diye değil,olması mukadder bir şey diye düşünüyordum.'

(dostoyevski-kumarbaz)

Hiç yorum yok: