4 Nisan 2009 Cumartesi

YUMURTA

Semih Kaplanoğlu Türk sinemasındaki ilk büyük atağını ikinci uzun metraj filmi ‘Meleğin Düşüşü’ ile yapmıştı. Babası ile ciddi problemler yaşayan genç bir kadının iç dünyasını konu edinen film, başrol oyuncusu Tülin Özen'e de Altın Portakal'da en iyi çıkış yapan kadın oyuncu ödülünü kazandırmıştı.

2 yıllık aradan sonra Kaplanoğlu üçleme projesi ile ortaya çıktı. İsimleri sırasıyla ‘Yumurta’, ‘Süt’ ve ‘Bal’ olan üçlemenin ilk filmi Yumurta'da Nejat İşler ve Saadet Işıl Atasoy başrolleri paylaşıyor.

Yumurta yıllar sonra annesinin vefatı üzerine memleketine geçici bir süreliğine geri dönen 'garip' bir adamın hikâyesi. Filmin gelişme süresince garip adamın geçmişine dair bazı ipuçları etsek de, üçlemenin diğer iki filmi adamın geçmişi üzerine daha ayrıntılı bir hikâye işleyeceği için 'Yumurta' bize bu gariplik durumunun kökeni hakkında fazla bir şey anlatmıyor.

Çoğunlukla sabit ve geniş plan kamera çekimlerinin hâkim olduğu film, hareketli kurgusal bir hikâyeden çok durum hikâyesi niteliğinde. Gerek hikâyenin doğal akışı gerekse panaromik doğa görüntüleri filmi oldukça sahici, gerçek kılan öğelerden. Nejat İşler ve Saadet Atasoy'un oyunculukları da minimal işlenen hikâyeye birebir uyum sağlıyor.

Hikâyenin yavaş akımı, hareketli bir kurgudan yoksun olması filmi bir zaman sonra doğallıktan uzak sıkıcı bir forma sokabilme potansiyeline sahip bir durumdur. Zira yönetmen bu durumu filmin lehine kullanabilmiş, hikâyenin daha içten daha samimi ve sürükleyici hale gelmesini sağlamış.

Film geçtiğimiz yıl Altın Portakal'da En İyi Film Ödülünü alsa da festival sonrası bazı kötü eleştirilere maruz kaldı. Eleştirilerin çoğu minimalizm seven festival jürileri ile gişe seven filmler arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanıyordu. Festival kültürünün kemikleşmiş bir seçim kriteri olmaması ise bir diğer neden olarak görülebilirdi. Aslına bakarsak Kaplanoğlu ve özellikle NBC filmlerinde yoğun hissedilen bu tema, bir zaman sonra kendini tekrar ediyor gibi gözükebilir. Hikâye kurgusundan daha çok görsellik ve oyunculuk ile ‘iyi’ olmaya çalışan bu tür yönetmenlerin filmleri, adeta kolaya kaçma gibi de algılanabilir. Bu tür eleştiriler, sinemada senaryo ve hikâye yazıcılığının buna bağlı olarak kurgulamanın öneminin altını çizse de, bu kişiden kişiye değişen subjektif bir bakış açısı kanımca. Bu durum da ‘İyi film ne?’ sorusunun cevabının ‘Sinema’dan ne bekliyorsunuz? Sinemayı nasıl algılıyorsunuz? gibi soruların cevabıyla paralel olarak değişkenlik göstermesine neden olur.

Yumurta dingin anlatımı ile izleyici farklı bir yerden kendine ekiyor. Abartısız, müziksiz, felsefik, az ama öz bir anlatımıyla, kurgu ve aksiyon beklentisi küçük olan izleyiciler için tam kıvamında bir film.

Hiç yorum yok: