14 Eylül 2010 Salı

Arabesk, Orhan, Reha.Sonrası yalan uleen!

Arabesk dünyasında en sevdiğim isim Orhan Gencebay olmuştur. Müzik zevkim gün geçtikçe ortak bir bedenden dört bir yana budaklanan dallar misali çok farklı yönlere gitse de Doğulu damarlarım müzik alanında da kendini sık sık gösterir.

Çocukluğumun önemli 'pastime' aktivitesi olan eski Türk filmlerini izlemek de gerek Türk Sanat müziğine gerekse de arabeske olan gayri-ihtiyari ilgimin temelini oluşturmuştur. Gayri-ihtiyari diyorum, malum kimi çevrelerde bir Emrah bir Kibariye dinliyorum demek ezici bakışların size yönlenmesine neden olabiliyor. Ben de oturup bütün gün Kibariye dinliyor değilim ya da Gencebay ama bir radyoda ya da bir filmde kulağıma çalınsa bu sanatçıların dertlerine ortak oluyorum ve dnlerken en az tapındığım parçalar kadar zevk alıyorum.

Başa dönecek olursak arabesk dünyamız malum geniş ama alnının akıyla zamana direnen pek az isim var. Orhan Gencebay'da benim favorimdir. Özellikle parçalarının Türk Sanat müziğine yaklaştığı parçaları sanatsal açıdan da gözardı edilemez. Söz yazarlığı konusunda da bestekarlık kadar iyi iş çıkarıyor. Tabi ki eserlerinin sanat seviyesini ölçmek bana düşmez ama bir Ferdi Tayfur,Cengiz Kurtoğlu ve selefleri takımının fazlaca ağlamaklı yorumları karşısında Gencebay'ınkiler hemen farkedilmektedir.

Konuya odak noktası olarak arabeske değinmemdeki neden geçenlerde Fazıl Say'ın bu konudaki yorumlarına tekrar rastlamam oldu. Modernleşirken geçmişini yaşanmamış farzeden kimi aydınlar gibi arabeske demediğini bırakmamıştı. Görüşlerine saygım sonsuz lakin bunun ne kadar da gereksiz bir açıklama olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Say beyefendi arabeske olan nefretini kusmuş, kusmuş da kendini rahatlatmaktan başka bir işe yaramamış. Amerika'da da benzer toplumsal bir tabakadan doğan caz müziğini yere göğe sığdıramaz kesin ama bizim toplumdan çıkan aynı durumu bir cehalet ucuzluk abidesi olarak yaftalar. İlginç insanlar.

Tanımlamak sınırlamaktır. Birşeylerin arasına saf,kesin çizgiler çekmek de bence sinik bir davranıştır-bir o kadar da gerçekten uzaktır. Türkiye ve Türkiyeli olmak konusunda da yıllar boyu gündemi meşgul eden bir 'Doğulu musun' 'Batılı mısın' sorusu var. Gerek coğrafi konum gerekse de siyasi tarihimiz nedeniyle hep arada kalan bir toplum olduğumuz aşikar. Sanki batılıyız desek bizi Avrupa Birliği, doğuluyuz desek Arap Birliği sınırları içerisine hapsedecek bir görünmez el var. Ama nedense hep net bir cevap peşindeyiz. Ben şahsen bu melezliğin bu sentezin bu eklektizmin tadını çıkarıyorum. Birbirine zıt o kadar farklı şeylerden hoşlanmamda da bu durumun etkisi olduğu zannediyorum. Dede Efendi besteleriyle derya denize dalıp Lady Gaga'nın Alejandro'suyla dans ediyorsam bence ülkemizin melez yapısı bunda etkilidir. Ben İngiltere'ye göre hem bir doğulu Afganistan'a göre hem batılı Arabistan'a göre hem kuzeyli İzlanda'ya göreyse hem de güneyliyim. Herşeyden önce ben bir insanım. Ve insanın beslendiği kültüründen birşeyler alması hiç de utanılacak bir davranış değil. Fazıl bey beslenememişse biz napalım...

Yeniden Gencebay konusuna dönecek olursam. Reha Erdem. Post-modern çizgide gidip gelen günümüzün en iyi yönetmenlerinden. Bir önceki filmi 'Hayat Var'da kullandığı parçalar ise Gencebay ile olan bağlantısı. 90lı yıllarda arabesk piyasada patlamış ama diğer parçaları kadar popüler olamamış bir parça:Aklım Takıldı. Göreceli olarak fazlaca oryantal hatta oynak, sözleri açısından da pek de parlak olmayan bu şarkı bu filmin öyle bir yerinde kullanılıyor ki ben şahsen sanatsal uyumun zirvelerinden biri olan bu an karşısında gözyaşlarımı tutamadım.Filmde kullanılan diğer bir parça ise 80li yıllarda Mine Koşan tarafından yorumlanan 'Dert Bende Derman Sende'.İsminden çekmediği kalmamış küçük kız Hayat'ın izleyiciyi boğduğu bir sahnede arkada çalınan bu parça bence arabesk müziğin sanatsal açıdan tavan yaptığı durumlardan birisi oldu.Bu iki parçanın sanatsal açıdan film ile uyumu dışında beni etkileyen diğer durum bu filmi yapanın Reha Erdem olmasıydı.İzlediğim film 80lere ait ucuz bir yönetmenin elinden çıkmış olsa beni şu an düşündüğüm şeye sevketmezdi sanırsam. Sonuçta Reha Erdem bahsettiğim aydın!lardan çok daha fazla Avrupa görmüş birisi nerdeyse kültürel açıdan Fransız bile diyebiliriz. Bu avangardlığa rağmen böylesi gerçek ve samimi bir film yapıp arkaya da en az senaryo kadar gerçekçiliğe sahip arabesk kültürün parçalarını serpiştirmiş. Türkiye toplumunda varolmuş bir gerçekliği ucuz ve etik dışı olarak nitelemek yerine kendi sinemasal gücünün de etkisiyle bu parçaları sinema tarihinin en samimi en estetik sahnelerinin birer öğesi haline getirebilmiştir. Her ne kadar toplumsal olarak aşağılansa da arabesk müzik bence herkesin kalbini bir kerecik olsa da sıkıştırmış ya da zorla kabullenilen bir acı gerçeğin haykırılmasına neden olmuştur. O yüzden bazı gerçekliklere ayh ıyk diyerek imalı bakış atanlara selam ederim...


Filmi izlemeden böyle kopuk kopuk etkisi olmuyor ama en azından şarkıları dinlemek için de koydum.İzleyenler ise tekrar bu şahane sahneleri izlesinler...





Hiç yorum yok: